27 Ekim 2011 Perşembe

Korkak - Bölüm 7


Buluşma yerine yaklaştıkça yürüyüşüm değişmeye başladı. Yapılan kamera şakalarında zor durumda kalan insanların davranışlarına oldukça benzer aslında fazla heyecanlanan insanın davranışları. Gözlerim onu arıyordu yaklaşırken. Henüz görememiştim. Parkın uzak köşesinde bir banka oturdum. Pardösümün cebinden telefonumu çıkartıp baktım. Aramamıştı. Bacak bacak üstüne attım. Çizmelerimde biraz çamur vardı. Normalde bir mendil çıkartıp silerdim ama bu kez umursamadım. Gözlerim çevrede gezerken düşüncelere dalmıştım. Acaba gerçekten beni beğeniyor muydu? Yoksa onun için basit bir oyuncak mıydım? Beni gerçekten arzulamış mıydı hiç? Neden geç kalmıştı ki sanki?



İnsan düşüncelerini yeterince özgür bırakmayı başarabilirse, hayal gücünde hiç özgür olmadığı kadar olabilirse, daha farklı bir insan da olabilir miydi? Bundan yirmi yıl önce insanlara sorsanız, internet denen şey üzerinden yaşanan bir aşka inanırlar mıydı? Ya internet üzerinden yaşanan sekse? Ben de inanmazdım ama büyük bir tutkum haline gelmişti. Gerçi ondan başka kimseyle yapmamıştım ama gerek de duymuyordum.

Yaşadıklarımız gözlerimin önünden geçmeye başladı onu beklerken. İnlemeleri geldi kulağıma tekrar. Bir keresinde boşalmaya yakın bir zamanda telefonla beni aramıştı ve kendi sesiyle tarif etmişti beni orgazma nasıl ulaştırmak istediğini. Sesi hala kulaklarımda yankılanıyordu. O anda, düşüncelerimin hepsini bir kenara itip ona ilk yaklaşmamın nasıl olacağını hayal etmeye çalıştım. Karşısında dikilirken yavaş adımlarla ona yaklaşıp, bir süre sonra gözlerimi kapatıp onun dudaklarına doğru uzandığımı ve yavaşça ilk dokunuşu yaşadığımı hayal etmeye çalıştım. Olmadı. Düşüncesi gerçekten heyecan verici olsa da, öpüşmenin nasıl bir şey olduğunu hayal edemiyordum. Onu gerçekten arzuluyordum. Tek istediğim şey onunla sevişmekti ama öpüşmeyi bir ara basamak olarak adlandıramıyordum. İyi ki aptal gibi aşık olmadım ona diye geçirdim içimden.

Hala gelmemişti. Saatime baktım. Buluşmayı planladığımız zamanın üzerinden bir saat geçmişti. Daha önce bir saat boyunca bir bankta hiç bir şey yapmadan bir saat oturmadığımı düşündüm. Onu neden aramıyordum? Çünkü onu ararsam büyünün bozulacağına inanıyordum. Her şey müdahalesiz olmalıydı. O gelmeliydi. Sonra beni evine götürmeliydi ve bana, o ana kadar yaşadığım her şeyin anlamsız olduğunu kanıtlarcasına sevişmeliydi benimle. Konuşmamıza bile gerek kalmamalıydı.

Park artık ıssızlaşmaya başlamıştı. Herkes soğuk havadan kaçıyordu. Karşı banklardan birinde sigara için iki genç kızdan başka kimse kalmamıştı parkta. Sigarayı tutuşları ve kendi aralarında sürekli gülüşmeleri bana sigaraya başladığım günleri hatırlattı. Oysa benim onlar gibi bir arkadaşım yoktu çevremde. Okul arkadaşlarım, diğer arkadaşlarım, hepsi beni çok severlerdi. Ama çoğu kızdan farklı olarak benim yakın bir kız arkadaşım olmamıştı hiç. Hani bir araya gelip her şeyi konuşabildiğim, sevgilisine kızınca beni arayıp dert yanacak biri olmamıştı. Kızlardan birisi izmariti yere attı. Diğeri ayağa kalkıp üstüne bastı ve hala oturmakta olanı kolundan çekip kaldırdı. Kol kola girip parkı terk ettiler. Beni de terk ettiler. Artık koca parkta yalnızdım. Hala gelmemişti.

Kafam bir şeye bozulduğunda, evden çıkar uzun uzun yürürdüm eskiden. Düşünmek iyi gelmezdi o yüzden çevremi izleyip onlar hakkında yargılara varmaya çalışırdım. Her gördüğüm yeni yüzün arkasındaki tahmin etmeye çalışırdım. Son zamanlarda bunu yapmamıştım hiç. Çoğu zamanımı lanet herifle geçiriyordum bilgisayar başında. Gelmemişti hala. Saate baktım. Tam iki saat geç kalmıştı. Hala geç kaldığını düşündüğüm için kendime kızdım. Kalktım ve hızlı adımlarla caddeye çıktım. İlk taksiye işaret edip durdurdum. Kısa süre sonra evdeydim. Çizmelerimi çıkarttım. Pardösümü yere attım ve odama geçtim. Odama girer girmez ayna karşısında buldum kendimi. Ne düşündüğümü tam olarak hatırlamıyorum ama kendimi çırılçıplak buldum aynanın karşısında. Yatağıma oturdum. Aynadan kendi gözlerime baktım. Biraz geri yaslandım. Vücudumu izledim. Neden gelmemişti? Neler kaçırdığını bilmiyordu. Kendime yalan söylediğim için kızdım kendime. Neden bilmesin? Gayet iyi biliyor neler kaçırdığını. Ellerimi bacaklarımda gezdirdim. Odam bir serindi sanırım. O yüzden göğüs uçlarım sertleşmişti. Ellerimi bacaklarımdan göğüslerime doğru kaydırdım. Yavaşça dokundum göğüs uçlarıma. Hala aynadan izliyordum kendimi. Sonra bir elimi aşağı doğru indirdim. Parmaklarım buz gibiydi ve dokunduğum her yer yanıyordu sanki. O noktayı buldum. Nefesim hızlanmaya başlamıştı. Göğsümün inip kalktığını görüyordum aynada. Usulca devam ettim kendime dokunmaya. Sonra bakışlarım yüzüme kaydı. Aynada gördüğüm o ifade beni hüzünlendirdi bir anda. Neredeyse ağlamak üzere olan bir kız vardı karşımda.



Hemen yerimden kalktım. Aynanın arkasındaki dolaba gittim. İlk gözüme çarpan kırmızı saten gömleğimdi. Ateş kırmızısı rengi odamın loş ışığında bile parlıyordu. Çekmeceme eğildim. Köşede yeni aldığım siyah iç çamaşırı takımı vardı. Ne zaman giyeceğimi düşünmüştüm alırken. Demek ki hissetmekle alakalı bu, dedim kendime. Giyip, aynada baktım kendime tekrar. Harikaydılar. Yoksa ben mi harikaydım? Hiç böylesine beğenmemiştim kendimi. Ateş kırmızısı saten gömleğimi giydim sonra. Altına ne giymeliydim? Fazla düşünmeme gerek kalmadı. Hemen arkasında askıda duran siyah saten eteğime gözüm çarptı. Kalçalarıma bu kadar güzel oturduğunu hiç hatırlamıyordum. Oysa alırken denemiştim kabinde. Demek ki hissetmekle alakalı bu, dedim kendime tekrar. Gömleğimin üzerine, belimi saran ince bir kemer taktım. Topladığım saçlarımı açtım. Aynada gördüğüm şeyi beğenmeye başlamıştım. Arkamı dönüp makyaj masama oturdum. Kırmızı rujumu buldum. Bunu ne zaman süreceğim ki, diye düşünmüştüm alırken. Demek ki, zamanı gelebiliyordu. Hafif bir makyaj yaptım. Gözlerimi ortaya çıkaran siyah bir kalem çektim. Aynada gördüğüm Buket, bana hiç benzemiyordu artık. Ama onu sevmiştim. Fikrimi değiştirmeden kendimi kapının önüne attım. Siyah çizmelerim, sanırım o gece giydiklerim arasında, arkadaşlarımın daha önce üzerimde görmeye alışık olduğu tek şeydi. Apartmandan çıkar çıkmaz bir taksi çevirdim. Bindikten sonra hemen telefonuma uzandım. Aylin’i aradım. Sesimdeki kararlılık sanırım etkili olmuştu. Bir saat sonra Aylin de kararlaştığımız bara gelmişti. Gözleriyle beni arıyordu belli ki. Ama oturduğum masaya yönelen bakışları beni fark etmemişti. İçimden histerik bir kahkaha attım. Elimi kaldırıp ona işaret ettiğimde, beni fark eden bakışlarındaki şaşkınlık zevkimi bir kat daha arttırdı. Yanıma geldiğinde uzun uzun süzdü beni. Şaşkınlığını saklama gereği duymamıştı. O henüz ilk kelimesini edemeden, “ Eğlenmek istiyorum, Aylin” dedim. Gülümsedi. Tamam, anlamında başını salladı. Sonra,  garsona işaret edilen içkiler birkaç dakika sonra yarılanmıştı bile. “Bu kadar hızlı gitme” dedi Aylin. “3 yılda bir votka. O kadar hızlı sayılmaz değil mi?” diye sordum. Bir kahkaha attı ve kadehlerimizi tokuşturdu. Dünyanın gerçekten dönmeye başladığını fark etmem uzun sürmedi. Oturduğumuz masa çoktan dolmuştu bir saat içinde. Ben içkiye fazla dayanıklı olmadığımı biliyordum. O yüzden fazla da içmemiştim. Normalde insanlar kendini kaybederek eğlenmeyi seviyor olabilir. Ben o gece tamamen ayıkken eğlenmek istiyordum.



Kendimi dans pistine attığımda bütün dünyayı geride bırakmıştım sanki. Bir insandan hiçbir şey düşmemesini isteseniz, bunu asla yapamaz. En azından hiçbir şey düşünmeme düşüncesi döner kafasında. Oysa ben o dans pistinde gerçekten hiçbir şey düşünmeden deli gibi dans etmeye başlamıştım. Sanki yıllardır bir kenarda sakladığım enerjimi kullanıyordum. Çevremdeki insanlar değişiyor, kimleri oturmaya gidiyor, kimileri yeni dans etmeye geliyorlardı. Ben ise o dans pistinin sahibiydim artık. Bedenimde gezinen eller fark ettim bir süre sonra. Sanırım hareketli bir dans figüründe birinin partneri olmuştum. Arkamı döner dönmez göz göze geldik. Öyle etkileyici bakışları falan yoktu. Hatta yakışıklı bile değildi. Ama elleri sıcacıktı. Dans ederken adeta yanmaya başlayan bedenimde hissedebileceğim kadar sıcak. Müziğin düşen temposuyla herkes yavaş dansa başlamıştı. Kollarımı boynuna sardım. Sonra yaklaşıp, “Buket” dedim kulağına. O da yaklaşıp, “Mert” dedi. O gözlerimin içine bakarken, ben bir hamle yapıp sarıldım. Başımı göğsüne yasladım ve dansa o şekilde  devam etmeye başladım. Bir eli belimde, bir eli saçlarımda geziyordu. Şarkı bittikten sonra elimden tutup masasına götürdü beni. Tam oturmamı isteyecekti ki, bu sefer ben onu elinden tuttum. “Hadi gidelim” dedim. “Nereye?” diye sordu. “Bana” dedim sadece.

Öylesine hızlı gelişti ki olaylar, öylesine kararlı hareket etmiştim ki, Mert bile şaşkınlık içerisindeydi. Yatağımda oturmuş, ellerini sıkarak beni izliyordu. Yavaş adımlarla odaya girdim. Elinden tutup ayağa kaldırdım onu. Sonra belimden tuttu ve beni kendine çekti. Yanağına bir öpücük kondurdum. Dudaklarıma uzandı ama bu sefer de diğer yanağından öptüm. Sonra kafasını birazcık geri çekti ne yapmaya çalıştığımı anlamak için. O sırada uzandım ve dudaklarına değdi dudaklarım. Sadece dokunuyordu. Öpmeye çalışmıyordu bile beni. Dudaklarımız birbirini tanıyor gibiydi. O anda kendimi bıraktım ve öpüşmeye başladık.

İnsana cesaret veren alkol müydü daha çok yoksa öfke mi? Bu sorunun cevabı üzerine düşünecek çok vaktim olmuştu daha sonra. O anda tabi ki bunları düşünmedim. O yatakta uzanmış yatıyordu ve ben yatağın kenarına ilişmiş, oturuyordum. Gözleri kapalıydı. Ellerim onun göğsünde ve kollarında geziyordu. Ayağa kalktım. Hareketlerime engel olacak kadar dar olan eteğimin fermuarını çözüp yere bıraktım. Yatağa uzandım yanına. Ben uzanınca doğruldu ve üstüme çıktı. Önce dudaklarımı sonra boynumu yeniden keşfetti dudaklarıyla. Öpmüyor, adeta ezberliyordu. İşini bilen birine denk geldiğim için çok şanslı olduğumu düşündüm. Elleri bedenimde gezerken gömleğimden kurtardı beni. Sütyenime dokunmadı hiç. Elleri bacaklarıma ve kalçalarıma uzanırken ben de onu tişörtünden kurtardım. Vücudunun hiçbir özel tarafı yoktu. Olmasını da beklemiyordum. Ama parmakları gerçekten sihirliydi. Dokunduğu yerde ateş çıkıyordu adeta. Ayağa kalktı. Pantolonunu çıkarıp yanıma uzandı tekrar. Sevişmemiz filmlerdeki gibi değildi. Daha acemi ama daha sıcaktı her şey. Usulca iç çamaşırına uzanıp, çırılçıplak bıraktım onu. Bir bakış da atmayı ihmal etmedim. Bence hazırdı artık. Ben de ayağa kalktım. O beni izlerken üzerimde kalan iç çamaşırını da çıkardım yavaşça. O yüzüstü yatakta uzanmışken üzerine tırmandım. Penisini elimle yönlendirdim. O sırada kendimi de kontrol ettim. Ben de hazırdım. Yavaşça bastırmaya başladım kendimi aşağı doğru. Hiç tahmin ettiğim gibi değildi. Oldukça zorlanıyordum.  Acı ifadesini görmesin diye yüzümü tavana çevirdim. Bastırmaya devam ettim. İstemsizce, zevkten çok acı dolu şekilde inledim. Aradaki farkı anlamamıştı. Zevk aldığımı sanarak girip çıkmaya başladı. Aslında böyle daha az acı çekmeye başladığımı fark ettim. Dayandım sonuna kadar. Bir noktadan sonra acı geçmişti. Kendimi bıraktım onun göğsüne. İçime girip çıkmaya devam ediyordu. İlk defa bir erkekle birlikte oluyordum. Artık bir kadın olmuştum. Bekaretime veda ediyordum. Ama o bunların hiçbirini farketmemişti bile. Kalçalarımı kavramış, hareketimi o yönlendiriyordu. Bir kıpırdanma hissetmeye başlamıştım. Karnımın içinde hareketlenmeye başlayan bu his bana, kendi kendime tatmin olmaya başladığım zamanlardan tanıdık geldi. Ama maalesef fazla uzun sürmedi. Altımdaki adam o kadar dayanamadı. İçimde çıktı aniden ve eliyle tamamladı. Vücudumu yana attım ve uzandım. Hala bir şey fark etmemişti. “Nasıldı?” diye sordu. “İyiydi” dedim ve gülümsedim. Oysa daha yeni zevk almaya başlamıştım. Hayal kırıklığıyla yana döndüm. Ellerini belime doladı ve sarıldı bana. En azından şefkatliydi.

Telefonuma uzandım. “ Gelmedin” yazdım mesaja ve ona gönderdim. Hemen cevap geldi. “ Evet” diye cevap vermişti sadece. Öfkeme engel olamadım ve “Nasıl bir adamsın sen?” yazıp gönderdim. Gelen cevap aslında beni şaşırtmamalıydı. “Korkak” yazmıştı sadece.

SON

Hiç yorum yok: