1 Kasım 2011 Salı

Kayıp - Bölüm 1

Gözümü biraz aralayabilmiştim. Parlak bir ışık etrafımı net görmemi engelliyordu. O sırada tam karnımın üzerine bir darbe yedim. Acıyla haykırmak istedim ancak diyaframıma gelen darbe sesimi kesmişti. Kısık bir inleme çıktı ağzımdan. Başımı öne eğdiğimde biraz daha net görebilmeye başlamıştım. Kırmızı renkte desensiz bir halı üzerinde bir çift kadın ayağı vardı. Sürdüğü siyah ojeleri çoktan güzelliğini kaybetmişti. En azından iki haftalık olmalıydı. Daha kafamı kaldıramadan bir de tokat yedim. Sağ yanağımda hissetmeye başladığım acıyla kafamın sol tarafa döndüğünü anladım. Sanki bütün vücudum uyuşmuş gibiydi. Kıpırdayamadığıma göre bağlanmıştım. Sert, konforsuz ahşap bir sandalyede oturuyordum. Üzerimde sadece iç çamaşırım vardı. Kafam, yediğim şiddetli tokattan dolayı sola döndüğünde, kocaman çizim masasını gördüm ve nerede olduğumu anladım. Damla’nın evini iyi tanıyordum. Yine muhtemelen bir proje için sabahlamıştı ve ortalık pislik içindeydi. Kafam tekrar öne düştüğünde siyah ojeli ayaklar gitmişti. Çevreme bakmak istedim ama başımı oynatmaya çalıştığımda şiddetli ağrılar çektiğim için vazgeçtim. Uzun zamandır orada bağlı olmalıydım. Ayaklarım ve ellerim de sandalyeye sabitlenmişti. Metal kelepçelerin soğukluğunu hissedebildiğime sevindim bir an. Sonra, tekrar karanlık…

Gözümü açtığımda bu sefer tavanı gördüm. Beni yatağa taşımıştı. Merhametinin sebebini biraz sakinleşmesi olarak tahmin ettim. Ellerim ve ayaklarım hala bağlıydı. O sırada odanın kapısından beni izlediğini fark ettim. Güzel dudaklarını aralamış, düzgün dişlerini sergilercesine gülümsüyordu. Bakışında düşmanca bir şey olmadığını sezdim. Sadece eğleniyor gibiydi. Şanslı olduğumu düşündüm. Biraz daha sakinleşebilirse beni çözebilirdi. “Selam” dedim kısık bir sesle. “Günaydın. İyi misin?” diye sordu Damla. “Harikayım, teşekkürler” dedim. “Çay?” diye sordu. Evet anlamında başımı salladım. Odanın kapısından kayboldu.

Kafamı çevirip bilindik manzaraya bir bakış attım. Salonun aksine, yatak odası tam bir klasik mobilya sergisiydi. Gardırobu, şifonyeri, komodinleri, makyaj masası tamamen eski mobilyaların restore edilmiş halleriydi. Büyük emekle hazırlanmış, odaya o loş havasını katan abajurların tüm desenleri el ile çizilmiş, büyük ve hantal kadife perdeler elde dikilmiş birer sanat eseri sayılabilirdi. Her şey olabildiğine eski olmasına rağmen pırıl pırıl cilalı ve tertemizdi. Evin salonu ve tek odası arasındaki bu dengesizliğin, bir moda akımından mı, yoksa onu tasarlayanın ruhundan mı kaynaklandığını bilecek kadar mimari bilgim yoktu. Tek bildiğim, insanların Damla’nın dizayn ettiği evlere birer servet ödediğiydi. Onu tanımadan ve evini ziyaret etmeden önce, birbirine eş olan apartman dairelerimizin bu kadar farklı görüneceğine ihtimal vermezdim. Şehrin en ünlü iç mimarlarından olan alt komşum Damla, biraz sonra bir çay tepsisiyle odanın kapısında göründü. Yüzünde yine o kocaman gülümseme vardı. “Uslu duracak mısın?” diye sordu. Yine evet anlamında başımı salladım. Gömleğinin cebinden kelepçelerin anahtarlarını çıkardı. Beni tekrar özgür bıraktıktan sonra, yatağın karşısındaki koltuğa oturdu ve kocaman mavi gözlerini bana dikti. Yatakta doğrulup oturdum. Her yerim ağrı içindeydi. Damla, gözleriyle yanı başımda duran komodini işaret etti. Hemen yanımda, bir kağıt peçete üzerinde ağrı kesici ve yanında bir bardak su vardı. Uzanıp ağrı kesiciyi içtim. Damla, meraklı gözlerle beni izlerken onunla tanıştığım ilk gün geldi aklıma.

27 Ekim 2011 Perşembe

Korkak - Bölüm 7


Buluşma yerine yaklaştıkça yürüyüşüm değişmeye başladı. Yapılan kamera şakalarında zor durumda kalan insanların davranışlarına oldukça benzer aslında fazla heyecanlanan insanın davranışları. Gözlerim onu arıyordu yaklaşırken. Henüz görememiştim. Parkın uzak köşesinde bir banka oturdum. Pardösümün cebinden telefonumu çıkartıp baktım. Aramamıştı. Bacak bacak üstüne attım. Çizmelerimde biraz çamur vardı. Normalde bir mendil çıkartıp silerdim ama bu kez umursamadım. Gözlerim çevrede gezerken düşüncelere dalmıştım. Acaba gerçekten beni beğeniyor muydu? Yoksa onun için basit bir oyuncak mıydım? Beni gerçekten arzulamış mıydı hiç? Neden geç kalmıştı ki sanki?



İnsan düşüncelerini yeterince özgür bırakmayı başarabilirse, hayal gücünde hiç özgür olmadığı kadar olabilirse, daha farklı bir insan da olabilir miydi? Bundan yirmi yıl önce insanlara sorsanız, internet denen şey üzerinden yaşanan bir aşka inanırlar mıydı? Ya internet üzerinden yaşanan sekse? Ben de inanmazdım ama büyük bir tutkum haline gelmişti. Gerçi ondan başka kimseyle yapmamıştım ama gerek de duymuyordum.

Yaşadıklarımız gözlerimin önünden geçmeye başladı onu beklerken. İnlemeleri geldi kulağıma tekrar. Bir keresinde boşalmaya yakın bir zamanda telefonla beni aramıştı ve kendi sesiyle tarif etmişti beni orgazma nasıl ulaştırmak istediğini. Sesi hala kulaklarımda yankılanıyordu. O anda, düşüncelerimin hepsini bir kenara itip ona ilk yaklaşmamın nasıl olacağını hayal etmeye çalıştım. Karşısında dikilirken yavaş adımlarla ona yaklaşıp, bir süre sonra gözlerimi kapatıp onun dudaklarına doğru uzandığımı ve yavaşça ilk dokunuşu yaşadığımı hayal etmeye çalıştım. Olmadı. Düşüncesi gerçekten heyecan verici olsa da, öpüşmenin nasıl bir şey olduğunu hayal edemiyordum. Onu gerçekten arzuluyordum. Tek istediğim şey onunla sevişmekti ama öpüşmeyi bir ara basamak olarak adlandıramıyordum. İyi ki aptal gibi aşık olmadım ona diye geçirdim içimden.

Hala gelmemişti. Saatime baktım. Buluşmayı planladığımız zamanın üzerinden bir saat geçmişti. Daha önce bir saat boyunca bir bankta hiç bir şey yapmadan bir saat oturmadığımı düşündüm. Onu neden aramıyordum? Çünkü onu ararsam büyünün bozulacağına inanıyordum. Her şey müdahalesiz olmalıydı. O gelmeliydi. Sonra beni evine götürmeliydi ve bana, o ana kadar yaşadığım her şeyin anlamsız olduğunu kanıtlarcasına sevişmeliydi benimle. Konuşmamıza bile gerek kalmamalıydı.

Park artık ıssızlaşmaya başlamıştı. Herkes soğuk havadan kaçıyordu. Karşı banklardan birinde sigara için iki genç kızdan başka kimse kalmamıştı parkta. Sigarayı tutuşları ve kendi aralarında sürekli gülüşmeleri bana sigaraya başladığım günleri hatırlattı. Oysa benim onlar gibi bir arkadaşım yoktu çevremde. Okul arkadaşlarım, diğer arkadaşlarım, hepsi beni çok severlerdi. Ama çoğu kızdan farklı olarak benim yakın bir kız arkadaşım olmamıştı hiç. Hani bir araya gelip her şeyi konuşabildiğim, sevgilisine kızınca beni arayıp dert yanacak biri olmamıştı. Kızlardan birisi izmariti yere attı. Diğeri ayağa kalkıp üstüne bastı ve hala oturmakta olanı kolundan çekip kaldırdı. Kol kola girip parkı terk ettiler. Beni de terk ettiler. Artık koca parkta yalnızdım. Hala gelmemişti.

Kafam bir şeye bozulduğunda, evden çıkar uzun uzun yürürdüm eskiden. Düşünmek iyi gelmezdi o yüzden çevremi izleyip onlar hakkında yargılara varmaya çalışırdım. Her gördüğüm yeni yüzün arkasındaki tahmin etmeye çalışırdım. Son zamanlarda bunu yapmamıştım hiç. Çoğu zamanımı lanet herifle geçiriyordum bilgisayar başında. Gelmemişti hala. Saate baktım. Tam iki saat geç kalmıştı. Hala geç kaldığını düşündüğüm için kendime kızdım. Kalktım ve hızlı adımlarla caddeye çıktım. İlk taksiye işaret edip durdurdum. Kısa süre sonra evdeydim. Çizmelerimi çıkarttım. Pardösümü yere attım ve odama geçtim. Odama girer girmez ayna karşısında buldum kendimi. Ne düşündüğümü tam olarak hatırlamıyorum ama kendimi çırılçıplak buldum aynanın karşısında. Yatağıma oturdum. Aynadan kendi gözlerime baktım. Biraz geri yaslandım. Vücudumu izledim. Neden gelmemişti? Neler kaçırdığını bilmiyordu. Kendime yalan söylediğim için kızdım kendime. Neden bilmesin? Gayet iyi biliyor neler kaçırdığını. Ellerimi bacaklarımda gezdirdim. Odam bir serindi sanırım. O yüzden göğüs uçlarım sertleşmişti. Ellerimi bacaklarımdan göğüslerime doğru kaydırdım. Yavaşça dokundum göğüs uçlarıma. Hala aynadan izliyordum kendimi. Sonra bir elimi aşağı doğru indirdim. Parmaklarım buz gibiydi ve dokunduğum her yer yanıyordu sanki. O noktayı buldum. Nefesim hızlanmaya başlamıştı. Göğsümün inip kalktığını görüyordum aynada. Usulca devam ettim kendime dokunmaya. Sonra bakışlarım yüzüme kaydı. Aynada gördüğüm o ifade beni hüzünlendirdi bir anda. Neredeyse ağlamak üzere olan bir kız vardı karşımda.



Hemen yerimden kalktım. Aynanın arkasındaki dolaba gittim. İlk gözüme çarpan kırmızı saten gömleğimdi. Ateş kırmızısı rengi odamın loş ışığında bile parlıyordu. Çekmeceme eğildim. Köşede yeni aldığım siyah iç çamaşırı takımı vardı. Ne zaman giyeceğimi düşünmüştüm alırken. Demek ki hissetmekle alakalı bu, dedim kendime. Giyip, aynada baktım kendime tekrar. Harikaydılar. Yoksa ben mi harikaydım? Hiç böylesine beğenmemiştim kendimi. Ateş kırmızısı saten gömleğimi giydim sonra. Altına ne giymeliydim? Fazla düşünmeme gerek kalmadı. Hemen arkasında askıda duran siyah saten eteğime gözüm çarptı. Kalçalarıma bu kadar güzel oturduğunu hiç hatırlamıyordum. Oysa alırken denemiştim kabinde. Demek ki hissetmekle alakalı bu, dedim kendime tekrar. Gömleğimin üzerine, belimi saran ince bir kemer taktım. Topladığım saçlarımı açtım. Aynada gördüğüm şeyi beğenmeye başlamıştım. Arkamı dönüp makyaj masama oturdum. Kırmızı rujumu buldum. Bunu ne zaman süreceğim ki, diye düşünmüştüm alırken. Demek ki, zamanı gelebiliyordu. Hafif bir makyaj yaptım. Gözlerimi ortaya çıkaran siyah bir kalem çektim. Aynada gördüğüm Buket, bana hiç benzemiyordu artık. Ama onu sevmiştim. Fikrimi değiştirmeden kendimi kapının önüne attım. Siyah çizmelerim, sanırım o gece giydiklerim arasında, arkadaşlarımın daha önce üzerimde görmeye alışık olduğu tek şeydi. Apartmandan çıkar çıkmaz bir taksi çevirdim. Bindikten sonra hemen telefonuma uzandım. Aylin’i aradım. Sesimdeki kararlılık sanırım etkili olmuştu. Bir saat sonra Aylin de kararlaştığımız bara gelmişti. Gözleriyle beni arıyordu belli ki. Ama oturduğum masaya yönelen bakışları beni fark etmemişti. İçimden histerik bir kahkaha attım. Elimi kaldırıp ona işaret ettiğimde, beni fark eden bakışlarındaki şaşkınlık zevkimi bir kat daha arttırdı. Yanıma geldiğinde uzun uzun süzdü beni. Şaşkınlığını saklama gereği duymamıştı. O henüz ilk kelimesini edemeden, “ Eğlenmek istiyorum, Aylin” dedim. Gülümsedi. Tamam, anlamında başını salladı. Sonra,  garsona işaret edilen içkiler birkaç dakika sonra yarılanmıştı bile. “Bu kadar hızlı gitme” dedi Aylin. “3 yılda bir votka. O kadar hızlı sayılmaz değil mi?” diye sordum. Bir kahkaha attı ve kadehlerimizi tokuşturdu. Dünyanın gerçekten dönmeye başladığını fark etmem uzun sürmedi. Oturduğumuz masa çoktan dolmuştu bir saat içinde. Ben içkiye fazla dayanıklı olmadığımı biliyordum. O yüzden fazla da içmemiştim. Normalde insanlar kendini kaybederek eğlenmeyi seviyor olabilir. Ben o gece tamamen ayıkken eğlenmek istiyordum.



Kendimi dans pistine attığımda bütün dünyayı geride bırakmıştım sanki. Bir insandan hiçbir şey düşmemesini isteseniz, bunu asla yapamaz. En azından hiçbir şey düşünmeme düşüncesi döner kafasında. Oysa ben o dans pistinde gerçekten hiçbir şey düşünmeden deli gibi dans etmeye başlamıştım. Sanki yıllardır bir kenarda sakladığım enerjimi kullanıyordum. Çevremdeki insanlar değişiyor, kimleri oturmaya gidiyor, kimileri yeni dans etmeye geliyorlardı. Ben ise o dans pistinin sahibiydim artık. Bedenimde gezinen eller fark ettim bir süre sonra. Sanırım hareketli bir dans figüründe birinin partneri olmuştum. Arkamı döner dönmez göz göze geldik. Öyle etkileyici bakışları falan yoktu. Hatta yakışıklı bile değildi. Ama elleri sıcacıktı. Dans ederken adeta yanmaya başlayan bedenimde hissedebileceğim kadar sıcak. Müziğin düşen temposuyla herkes yavaş dansa başlamıştı. Kollarımı boynuna sardım. Sonra yaklaşıp, “Buket” dedim kulağına. O da yaklaşıp, “Mert” dedi. O gözlerimin içine bakarken, ben bir hamle yapıp sarıldım. Başımı göğsüne yasladım ve dansa o şekilde  devam etmeye başladım. Bir eli belimde, bir eli saçlarımda geziyordu. Şarkı bittikten sonra elimden tutup masasına götürdü beni. Tam oturmamı isteyecekti ki, bu sefer ben onu elinden tuttum. “Hadi gidelim” dedim. “Nereye?” diye sordu. “Bana” dedim sadece.

Öylesine hızlı gelişti ki olaylar, öylesine kararlı hareket etmiştim ki, Mert bile şaşkınlık içerisindeydi. Yatağımda oturmuş, ellerini sıkarak beni izliyordu. Yavaş adımlarla odaya girdim. Elinden tutup ayağa kaldırdım onu. Sonra belimden tuttu ve beni kendine çekti. Yanağına bir öpücük kondurdum. Dudaklarıma uzandı ama bu sefer de diğer yanağından öptüm. Sonra kafasını birazcık geri çekti ne yapmaya çalıştığımı anlamak için. O sırada uzandım ve dudaklarına değdi dudaklarım. Sadece dokunuyordu. Öpmeye çalışmıyordu bile beni. Dudaklarımız birbirini tanıyor gibiydi. O anda kendimi bıraktım ve öpüşmeye başladık.

İnsana cesaret veren alkol müydü daha çok yoksa öfke mi? Bu sorunun cevabı üzerine düşünecek çok vaktim olmuştu daha sonra. O anda tabi ki bunları düşünmedim. O yatakta uzanmış yatıyordu ve ben yatağın kenarına ilişmiş, oturuyordum. Gözleri kapalıydı. Ellerim onun göğsünde ve kollarında geziyordu. Ayağa kalktım. Hareketlerime engel olacak kadar dar olan eteğimin fermuarını çözüp yere bıraktım. Yatağa uzandım yanına. Ben uzanınca doğruldu ve üstüme çıktı. Önce dudaklarımı sonra boynumu yeniden keşfetti dudaklarıyla. Öpmüyor, adeta ezberliyordu. İşini bilen birine denk geldiğim için çok şanslı olduğumu düşündüm. Elleri bedenimde gezerken gömleğimden kurtardı beni. Sütyenime dokunmadı hiç. Elleri bacaklarıma ve kalçalarıma uzanırken ben de onu tişörtünden kurtardım. Vücudunun hiçbir özel tarafı yoktu. Olmasını da beklemiyordum. Ama parmakları gerçekten sihirliydi. Dokunduğu yerde ateş çıkıyordu adeta. Ayağa kalktı. Pantolonunu çıkarıp yanıma uzandı tekrar. Sevişmemiz filmlerdeki gibi değildi. Daha acemi ama daha sıcaktı her şey. Usulca iç çamaşırına uzanıp, çırılçıplak bıraktım onu. Bir bakış da atmayı ihmal etmedim. Bence hazırdı artık. Ben de ayağa kalktım. O beni izlerken üzerimde kalan iç çamaşırını da çıkardım yavaşça. O yüzüstü yatakta uzanmışken üzerine tırmandım. Penisini elimle yönlendirdim. O sırada kendimi de kontrol ettim. Ben de hazırdım. Yavaşça bastırmaya başladım kendimi aşağı doğru. Hiç tahmin ettiğim gibi değildi. Oldukça zorlanıyordum.  Acı ifadesini görmesin diye yüzümü tavana çevirdim. Bastırmaya devam ettim. İstemsizce, zevkten çok acı dolu şekilde inledim. Aradaki farkı anlamamıştı. Zevk aldığımı sanarak girip çıkmaya başladı. Aslında böyle daha az acı çekmeye başladığımı fark ettim. Dayandım sonuna kadar. Bir noktadan sonra acı geçmişti. Kendimi bıraktım onun göğsüne. İçime girip çıkmaya devam ediyordu. İlk defa bir erkekle birlikte oluyordum. Artık bir kadın olmuştum. Bekaretime veda ediyordum. Ama o bunların hiçbirini farketmemişti bile. Kalçalarımı kavramış, hareketimi o yönlendiriyordu. Bir kıpırdanma hissetmeye başlamıştım. Karnımın içinde hareketlenmeye başlayan bu his bana, kendi kendime tatmin olmaya başladığım zamanlardan tanıdık geldi. Ama maalesef fazla uzun sürmedi. Altımdaki adam o kadar dayanamadı. İçimde çıktı aniden ve eliyle tamamladı. Vücudumu yana attım ve uzandım. Hala bir şey fark etmemişti. “Nasıldı?” diye sordu. “İyiydi” dedim ve gülümsedim. Oysa daha yeni zevk almaya başlamıştım. Hayal kırıklığıyla yana döndüm. Ellerini belime doladı ve sarıldı bana. En azından şefkatliydi.

Telefonuma uzandım. “ Gelmedin” yazdım mesaja ve ona gönderdim. Hemen cevap geldi. “ Evet” diye cevap vermişti sadece. Öfkeme engel olamadım ve “Nasıl bir adamsın sen?” yazıp gönderdim. Gelen cevap aslında beni şaşırtmamalıydı. “Korkak” yazmıştı sadece.

SON

26 Ekim 2011 Çarşamba

Korkak - Bölüm 6

Afallamış olduğunu tahmin ediyordum. Cevap gelmemişti önce. Sanırım karşısındaki ürkek kızdan böyle bir teklif beklemiyordu hiç. “Ben de seninle tanışmak istiyorum bir gün” dedi sonunda. “Hayır, bir gün değil yarın” dedim. Ardından çenesi açıldı yine. Bin tane bahane sıraladı arka arkaya. Sinirlerim bozulmaya başlamıştı ki, “Tamam” dedi. Bu kadar korkak olabileceğini düşünmemiştim hiç. Neredeyse birkaç yıldır tanışıyorduk. Hakkımdaki her şeyi biliyordu. Ama buluşalım dediğim zaman karşımdaki o cesur erkek gitmiş, bir korkakla tanışmıştım adeta. Belki de onu fazla heyecanlandırmıştım. Bunu düşünmek egoma daha iyi geldi. Saatini yerini belirledik buluşmanın. Sonra gitti. Ben de tam o an heyecanlanmaya başladım.


Ertesi gün sabah erkenden uyandım kendi kendime. Saatim henüz çalmamıştı. Daha kahvaltımı bile etmeden kendimi dolabımın önünde buldum. Aldığım onca muhteşem kıyafetin hiç birinin uygun olmadığını düşündüm. Bir saat sonra yatağımın üstünde, yerlerde onlarca denenmiş kıyafet vardı. Hiç birini beğenemedim. Evden çıkarken üzerimde yine kot pantolonum, çizmelerim ve siyah kazağım vardı. Buluşacağımız yere yürümeyi tercih ettim. Biraz hava alıp sakinleşmeye ihtiyacım vardı.

Fotoğraflar: numicor

19 Ekim 2011 Çarşamba

Korkak - Bölüm 5

Bundan dört sene öncesiydi. 18 yaşındaydım. Çevremdeki yaşıtlarımın aşık olduğu, seviştiği, deli dolu olduğu zamanlarıydı. Ben aynaya baktığımda bir çocuk görüyordum sadece. Ne aşık olmuştum, ne de birine ilgi duymuştum. İnsanın, her şeyin farkında olduğu ve her şeye uzak hissettiği zamanlar vardır. Yok mudur? Benim vardı. Böyle saçma bir zamanımda tanıdım onu. Tesadüfün iğne deliği denecek kadar saçma şekilde çıktı karşıma. İlk tanıştığımız gece fazla konuşamadık. Aslında konuşamadık desem yeridir. Yanımda dikilen sınıf arkadaşım o gece bizde kalıyordu ve konuşmamızın her kelimesini dikkatle okuyordu. Neyse ki, hemen ertesi gün yine ordaydı. Konuşmaya başladık. Öylesine rahattı ve kendine öylesine güveniyordu ki, oturduğum koltuğa çivilenmiş gibiydim. Bütün hayatıma girdi bir anda. Yeni tanıştığı bir insandım fakat o bunu bir engel olarak görmedi. Sorduğu sorulara dürüstçe yanıtlar verdim ve ancak utançtan kıpkırmızı olmadığım zamanlarda ben de ona bir iki soru sorabildim. Gerçi benim utanıyor olmam bile onun hızını kesmedi. Saatler sonra minik hayat hikayemi biliyordu. Hatta kendi kendime bile itiraf edemediğim detayları.

Onunla tanışana kadar kendimi aseksüel zannediyordum. İçimde var olan kadını o keşfetmişti benden önce. Nasıl yaptığını bilmiyorum ama değişmeye başlamıştım. Bir oyun gibi başladı her şey. Tanışmamızın ardından geçen birkaç içinde, bütün benliğimi yeniden keşfettim. Çevremdeki erkeklerden bazılarına ilgi duymaya başladım. Küçük flörtler yaşamaya başladım hatta ve her akşam internetin başına geçip ona anlattım. Lanet olsun, ona da ilgi duymaya başladım. Ama özgürleştiğimi hissediyordum. Daha fazla kendim olabildiğimi hissediyordum. Kapalı kapılar ardından, bir ekran karşısında otururken, onunla beraber keşfettim bütün fantezilerimi. 


O kafasına esince gelirdi. Tam bir başına buyruktu. Ama lanet herif işini çok iyi biliyordu. Önce küçük oyunlar başladı. Sonra kendimi, zihnimde onunla sevişirken buldum. İlk orgazmımı onunla konuşurken yaşadım. Sohbetlerimiz, oyunlarımız derken birbirimizi görebilmiştik sonunda kameradan. Öyle ilgiyle bakıyordu ki bana, içimde bir şeylerin kayıp gittiği hissine kapılıyordum. Vücudumu hayran hayran izlerdi. Piç kurusu, o kadar güzel iltifatlar ediyordu ki, çoğu zaman onun cümlelerini okurken daha sırılsıklam oluyordum. Gerçekten beğeniyordu beni. Bunu biliyordum.

Klasik bir aile salonu düşünün. Evdekiler televizyon karşısında zaman öldürürken ben, kapısı kilitlenmeyen odamda, tüm cesaretimi toplayıp onun için soyunuyordum. Birbirimize dokunmasak da deli gibi sevişiyorduk. Kelimelerini öyle ustaca kullanıyordu ki, bana neler yapmak istediğini hayal etmem zor olmuyordu hiç. Cinselliğimi onunla keşfettim. Bildiğim her şeyi ondan öğrendim. Çünkü gerçek hayatta elimi tutan bir bile erkek henüz olmamıştı.



Tanıştığımız senenin sonunda üniversiteyi başka bir şehirde kazanıp taşındım ailemin yanından. Tek başıma yaşıyordum artık. Onunla kamera fantezilerimizde daha özgürdük artık. Soyunduk, seviştik, boşaldık. Günler, aylar ve derken yıllar geçti. Bir gün, onunla gerçek hayatta tanışmak istediğimi söyledim. 

Fotoğraflar: Karakarton , Jazstereo

16 Ekim 2011 Pazar

Korkak - Bölüm 4

Banyodaydım. Hava biraz soğuk gibiydi. Aslında evin diğer her yeri gayet iyi ısınıyordu ama banyo biraz daha serin olurdu hep. Tüylerim diken diken oldu birden. Az sonra ısınacak olduğumu biliyordum. Gözlerimi kapatıp hayal kurmaya başladım. İçimi bir sıcaklık kapladı yavaş yavaş. Karnımın üzerinde alevlenen bir şey hissederdim böyle durumlarda hep. Kapağını kapatıp üstüne oturduğum klozete yaslandım. Bacaklarımı araladım. Ellerim önce vücudumda gezinmeye başladı. Soğuktan sertleşen göğüs uçlarıma dokundum buz gibi parmaklarımla. Sonra sertçe sıktım onları. Hatta tırnakladım biraz. Göbeğimden aşağı doğru indi ellerim. Kasıklarımda gezdirdim onları. Avuçlarım da ısınmaya başlamıştı. Sonra bacağımın arasını buldu sağ elim. Usulca dokunmaya başladım. Aslında fazla vaktim yoktu ama bunu aceleye getiremiyordum hiç. Parmak uçlarımla dokundum. Hafif bir ıslaklık sezene kadar devam ettim. Sol elimle de sağ göğsümü kavradım ve sıktım. Nefesim hızlanmaya başlamıştı. Dokunuşlarım sertleşmeye başladı. Hoyratça davranmayı seviyordum kendime. Göz kapaklarım acımaya başlamıştı gözlerimi sıkı sıkı kapattığım için. Bastırdım. Evet, buna ihtiyacım vardı. Şehir henüz yeni uyanıyordu. Banyolarında tıraş olan erkekler ve makyaj yapan kadınlar vardı her evde. Ben ise kendimle bütünleşmiştim. Acele etmeyi sevmiyordum ama acele etmem lazımdı. Birazdan ev halkı uyandığında, banyonun önünde en az iki kadın bir erkek olacaktı sabah ritüellerini gerçekleştirmek için. Hızlandım. Bacaklarım iyice açıldı. Kasıldım. Bitti.



Daha nefesim düzene giremeden kapı çalındı. “Hadi ya, daha duş alacağım. Çıkamadın mı kaç saattir?” diye sordu kardeşim. “Tamam çıkıyorum şimdi” diye cevapladım onu. Aceleyle yere bıraktığım üniformamı giydim. Çıktığımda hala kapının önündeydi. “Zebani gibi tepemde dikilmesen olmaz mı?” diye sordum. “ Okula yetişmesi gereken bir tek sen değilsin herhalde dimi?” diye tersledi beni.  Gözlerimi açtım. Lise yıllarımdan hatırladığım binlerce anımdan birisi, bu basit saçma anı nerden geldi ki aklıma acaba diye düşündüm. Üç kız kardeş yaşamanın dezavantajlarından biri de, bütün anılarımı banyoda yaşamak zorunda kalmamdı. Lanet olası banyonun dili olsaydı hapı yutmuştum. Şimdi ise tek başıma yaşadığım evimde istediğim kadar mahremiyet benimdi.

Evet, buraya nasıl geldiğimi bulmuştum. Normalde özgürce hareket edebildiğim tek yer olan evimde o gün bir misafirim vardı. O karşımdaki kanepeye uzanmış, televizyondaki üçüncü sınıf aksiyon filmini izlerken, ben geçmişimde ufak bir gezintiye çıkmıştım. Kalkıp bilgisayarımı kucağıma aldım. Gelmişti. Buradaydı. İçimi tekrar bir heyecan kapladı. Selam verdim. Cevap gelmesi uzun sürmedi. Havadan sudan bile konuşmama müsaade etmeden “Seni istiyorum bu gece” dedi. İçinde böylesine özgüven saklayan, bu kadar net bir cümleye karşı koymam imkansız olsa da direnmek istedim biraz. “Neden?” diye sordum. “Çok güzelsin çünkü” dedi. Piç herif her zaman ne demesi gerektiğini nasıl bu kadar iyi biliyor acaba diye düşündüm. “Ben kendimi o kadar güzel hissetmiyorum ama” diye direndim. “Sen her halinle beni çılgına çeviriyorsun” dedi. Yine esiri olmuştum. Bütün bedenim onun kontrolündeydi. Yine de o kadarını bilmesini istemedim. “Arkadaşımla film izliyoruz” diye cevapladım onu. “Umurumda değil. İstiyorum seni” dedi. Bütün bunları aslında ben öğretmiştim ona zamanla. Eskiden istediği şeyleri elde etmesi daha uzun sürerdi. Ama yıllar süren bu sohbet boyunca artık beni nasıl elde edebileceğini öğretmiştim ona istemeden. Kanepenin hemen arkasına yerleştiğim koltukta oturuyordum. Gözlerim hala film izleyen arkadaşıma kaydı. Uykuya dalmak üzere gibi görünüyordu. Kamera simgesine tıkladım ve o beni izlemeye başladı. “Sana çok güzel olduğunu söylemiştim değil mi?” diye sordu. İçimde fırtınalar kopartabilen basit lafları vardı. Ama fırtınaların sebepleri o laflar mıydı, yoksa başka şeyler mi, emin değildim. Sorduğu sorunun cevabını beklemeden, “Boynunu öperken seni deli gibi koklamak istiyorum” dedi. Vücudum çoktan teslim olmuştu. Hayalimde çırılçıplak soyunmuş ve onun yanına uzanmıştım bile. Bunu ona da yazdım. Benden gelen tepkilerin onu deli ettiğini bilmek güzeldi. O yüzden çok sık tepki vermiyordum.



Arkadaşım hala filmi izliyor gibiydi. Ben ise karşımdaki laf cambazının söyledikleriyle kendimden geçmekle meşguldüm. Film bittiğinde biz hala kelimelerle sevişmeye devam ediyorduk. Arkadaşım kıpırdamadığına göre uyumuştu. “Bu gece yine harikaydın” dedi bana. “Sen de öyle” dedim. “ Ben gidiyorum, iyi geceler” dedi ve cevap vermeme fırsat vermeden gitti. Bilgisayarımı kucağımdan indirip masaya geri koyarken hala bacaklarım titriyordu.

Fotoğraflar: Nensha , MarineSnow

11 Ekim 2011 Salı

Korkak - Bölüm 3

Ne zaman konusu açılsa ve “Hiç erkek arkadaşım olmadı” desem, üzerime doğru yönelen bakışlardaki acıma duygusu güldürüyor beni. Yalnızlığımın kendi tercihim olabileceği kimsenin aklına gelmiyor mu yoksa drama yaratmak her zaman daha mı ilgi çekici geliyor ona karar veremedim henüz.  Bu itirafımın ardından üzerimde gezinen bakışlar, vücudumda çekici yönler arayarak zihinlerinde oluşturdukları acıma duygusunu perçinlemeye çalışıyor gibi hissediyorum.

“ Ne yani sen şimdi kimseyi öpmedin mi?” diye sordu bir çocuk. Onun aklındaki öpmek fiilinin anlamını değiştirecek şeyler yaptım ama bunu ona söyleyerek, basit, anlamsız hayatına heyecan katmak istemedim. “Hayır” dedim kısaca. “Bence Buket doğru erkeği arıyor” diye savundu beni Aylin. Cevap bekleyen bakışların tekrar üzerime doğrultulduğu hissettim ama onlara daha malzeme olmak istemiyordum. Çayımdan büyük bir yudum aldım. Evlilik öncesinde cinsel yaşamın normal karşılandığı Zulu kabilesi kızlarının, bekaretlerini ispat ettikten sonra söyledikleri şarkıda söyledikleri gibi “Cennette bir melek olmaya hazırım” diye geçirdim ve gülümsedim.  Aylin, gülümsüyor olduğum için onu onayladığımı düşündü. Buna karşılık kocaman bir kahkaha patlattım içimden.

Okuldan sonra hiç acele etmeden, yavaş yavaş yürüdüm evime doğru. Önünden geçtiğim vitrinlerdeki kıyafetlere baktım uzun uzun. Siyah, dar ve mini bir elbiseye takıldı gözlerim. Mağazaya girip elbiseyi aldım. Koca memeli bir striptizci olsaydım, memelerim bu elbiseden dışarı taşardı. Ama değildim. Striptizcilerin hiç sahip olmadıkları libidoya sahiptim. Bu da beni onlardan daha tehlikeli yapıyordu. Sadece henüz bunu öğrenen olmamıştı gerçek hayatta. Bunu düşünürken yine aklıma o geldi. Acaba bu akşam gelecek miydi? Tanrının cezası herif hiçbir zaman tahmin edilebilir değildi. O yüzden onu beklemek zorundaydım hep. Bazen gelir, bazen gelmezdi. Ama ben hep bekliyordum. 

Eve girdim ve üstümdekilerden kurtuldum. Çırılçıplak izledim kendimi bir süre aynada. Sonra saate baktım. Aldığım elbiseyi giydim hemen ve evet, iç çamaşırı giymedim. Sonra masanın başına oturup gözlerimi ekrana diktim. Onu beklerken genelde alışveriş sitelerinde dolanırdım. Aldığım onca muhteşem elbiseyi, akıl uçuracak iç çamaşırlarını görebilen kimse olmamıştı. Arkadaşlarıma sorsanız, kot pantolondan vazgeçemeyen, modadan anlamayan salaş bir kız olarak tarif ederlerdi beni. Aslında bir bakıma doğruydu. Moda umurumda bile değildi. Oysa dolabımın içinde, birçok erkeği çılgına çevirecek şeyler olduğunu bilseler, hakkımda merak ettikleri şeyler bile değişirdi.

Bir saat daha geçti. Hala gelmemişti. Baka baka bitiremediğim alışveriş sitelerinden sıkıldım. Ama pes etmek de istemiyorum. Anlamsız sitelerde vakit öldürdüm. Saate baktım. Gelmedi. Kalktım. Pijamalarımı giyip uyumaya karar verdim.

9 Ekim 2011 Pazar

Korkak - Bölüm 2

Onu uzun zamandır tanımıyordum. Belki bir, belki iki ay olmuştu. Bu kadar meraklı olmanın bana kazandırdığı şeylerden birisiydi o da. Yüzünü henüz görmemiştim ama merak da etmedim.
Oturduğum sandalyeye yaslanıp kafamı tavana çevirdiğim anda bilgisayardan bir uyarı sesi geldi.

Doğruldum. Selam vermişti. “Naber?” diye cevapladım. “Özledim.” dedi. Aslında bu kadar duygusal olmasa ondan daha çok etkilenebilirdim. Aklımdan geçen tek şey, onu bir kızı duvara dayamış becerirken izlemek olduğundan doğal davranamadım. “Sıkıldım.” dedim. “Seni eğlendirebilirim.” dedi. “Ah evet bebeğim.” yazmak istedim. Ama sadece nasıl diye sorabildim. Cevabı, bana o akşamki fantezi hakkında bilgi verdi. O duyamasa da kısık bir inleme çıktı ağzımdan.

Bir saat sonra, üzerimde sadece tişörtümle kalmış, bacaklarımı aralayabildiğim kadar aralamış, nefes nefese geri yaslanmıştım tekrar. Karşımdaki bu pislik, benimle nasıl oynaması gerektiğini iyi biliyordu. Nefesim normale dönmeye başlarken kendi durumuma bir baktım. Tişörtüm göğüs uçlarımı saklayamıyordu. Saate baktım. Artık toparlanıp gerçek dünyaya dönme vakti gelmişti.

Eşofmanlarımı giydim. Mutfağa gidip bir bardak kahve ile döndüm. Yarın için hazırlamam gereken sunuma kafa yormaya başladım.

7 Ekim 2011 Cuma

Korkak - Bölüm 1

Kahvemden kocaman yudumlar alırken, etrafa bakındım. Sıcak kahve içmeyi bir türlü öğrenemedim. Hala, biraz soğumasını beklemek zorunda kalıyorum. Kahve tam istediğim kıvamdaydı. Keyifle bir iki yudum daha aldım. Ercan, heyecanla bir şeyler anlatıyordu. O kadar gür bir ses tonuyla konuşuyordu ki, nasıl olup da onu dinlememeyi başarabildiğime şaşırdım. Kendini gösterme çabası, sokak köpeklerinin çiftleşme dönemlerindeki kavgalarındaki egoyu düşündürdü bana. Sonra da bu aptal benzetmeme güldüm içimden. Ama onlara bir şey belli etmedim. Sosyal yaşam içerisinde devam eden eş bulma kavgasını izlemeye devam ettim.

Hakan diş göstermeye başlamıştı bile. Okulda sıkça biraraya geldiğimiz, genelde sınıf arkadaşlarımızdan oluşan bu gruba gelen yeni kız, bu iki karşı cinsin, ellerinde olmayan kozlarını paylaşma yarışına çevirmişti bile sohbeti.

Sıkıldığımı göstermemeye çalışarak arada gülümsemeye çalıştım. Oysa boş bir parkta sallanan boş bir salıncağı izlemek bile daha heyecan verici bir fikir gibi geliyordu o an. Çizmelerimin topuklarında çamur izi vardı. Bacağımı biraz uzatıp çim zemine sürterek temizlemeye çalıştım. O anda bana yöneltilen soruyu duyup kafamı kaldırdım. "Evet ya, bence de. Hadi gidelim artık geç oldu. Yarın erkenden işim var zaten." dedim. Herkes söylediklerime katılmış olacak ki, hesap ödendi. Kısa bir yürüyüşün ardından evimdeydim.

Bir çırpıda üstümdekileri çıkarıp attım. Sonra kısa ama rahatlatıcı bir duş aldım. Vakit kaybetmeden bilgisayarımın karşısına oturdum.

Önsöz

Adının siyah olması bir kitabı karamsar veya mutsuz yapmaz. Tıpkı siyah giyen insanların karamsar veya mutsuz olmak zorunda olmadıkları gibi. Siyah kitap daha çok karanlığa itmeyi tercih ettiğiniz öyküleri barındıracak. Hayır, öyle sandığınız gibi esrarengiz öyküler değil. Tam tersine, hayatın içinden, hatta baksanız da göremeyeceğiniz öyküler olacak. Bu öykülerde geçecek olan kahramanlar, gerçek kişiler yaşamlarından alınan kesitlerle harmanlanmış hayal ürünleri olacak. Kimilerine rahatsız edici gelebilir. Eğer rahatsız olursanız lütfen burayı terketme özgürlüğünüzü kullanın.

İyi Seyirler.